Haber: HAKAN OKAY / BİTLİS
Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Afet Acil Durum Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı , depremde yıkılan binaların enkazlarından 110 Milyon tonluk atık çıkabileceğine dikkat çekerek, oluşabilecek çevre sorunları konusunda uyarıda bulundu.
Kahramanmaraş merkezli meydana gelen 7.7 ve 7.6’lık iki büyük deprem 11 ilde büyük yıkım ve ölümlere sebebiyet verdi. Açıklanan son verilere göre depremde hayatını kaybeden kişi sayısı 47 bine ulaştı. Asrın felaketinde yaklaşık 20 bin bina yıkılırken yaklaşık 90 bin binanın da yıkılması gerektiği tespit edildi.
Deprem bölgelerinde, 830 bin 783 binadaki 3 milyon 273 bin 605 bağımsız birimde hasar tespit çalışması yapılırken, hasar tespit çalışması tamamlanan 105 bin 794 binadaki 384 bin 545 bağımsız birimin acil yıkılması gereken, ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edildi. 24 bin 464 binadaki 133 bin 575 bağımsız birimin orta hasarlı olduğu tespit edildi. 205 bin 86 binadaki 1 milyon 91 bin 720 bağımsız birimin az hasarlı, 407 bin 786 binadaki 1 milyon 409 bin 654 bağımsız birimin ise hasarsız olduğu tespit edildi. Bir yandan hasar tespit çalışmaları devam ederken diğer yansan ise arama kurtarma faaliyetlerinin tamamlanmasıyla enkaz kaldırma çalışmalarına başlandı. Oluşan tonlarca bina enkazlarının oluşturabileceği çevresel etkilere dikkat çeken uzmanlar ise oluşabilecek çevresel sorunlara dikkat çekiyor.
Deprem sonrası oluşan atıkların çevresel etkileri ile ilgili değerlendirmede bulunan Anadolu Su Altı Araştırma ve Sporları Derneği (ASAD) üyesi ve aynı zamanda Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Afet Acil Durum Yönetimi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Edip Avşar, konunun önemine dikkat çekti.
“110 MİLYON TON ATIK ORTAYA ÇIKABİLİR”
Deprem bölgelerinde normal hayata dönülebilmesi için enkaz kaldırma çalışmalarının başlatıldığını belirten Doç. Dr. Edip Avşar, “Bu durum enkaz ve yıkıntı atıklarının yönetimi gibi önemli bir problemi ortaya çıkarmaktadır. Bölgedeki yaklaşık 20 bin binanın yıkıldığı, yaklaşık 90 bin binanın da yıkılması gerektiğini görüyoruz. Henüz tespit yapılamayan binaların da olduğu göz önüne alındığında bu sayının artması da söz konusudur. Yapılan tahminler bu büyüklükteki enkazın yaklaşık 50-110 milyon ton atık ortaya çıkaracağı yönündedir. Bu büyüklükte bir atığın direk bir yerde depolanması ve bununla bir anda baş edilmesi de imkan dahilinde değildir.” Dedi.
“ATIKLARIN YERLEŞİM YERİ, SU HAVZALARI VE TARIM ALANLARINDAN UZAK TUTULMASI GEREKİYOR”
Bina enkazlarında bir birinden faklı ve sağlık açısından tehlike arz eden ağır metaller, endokrin bozucu kimyasallar ve farklı kirleticilerin olduğuna işaret eden Doç. Dr. Edip Avşar, bu nedenle enkazlardan alınacak atıkların yerleşim yeri, su havzaları ve tarım alanlarından uzak tutulması geçici alanlara alınması gerektiği söyledi.
Konunun çevre ve insan sağlığı açısından önem arz eden bir konu olduğunu ifade eden Avşar, “Enkaz atıklarının yönetimi ile ilgili olarak geçerli mevzuat olan Hafriyat Toprağı, İnşaat Ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği incelendiğinde afetlerde ortaya çıkan atıkların yönetiminin valiliklerce oluşturulan kriz merkezleri tarafından yapılması gerektiği bu kapsamda afet bölgesindeki belediyelere de görev düştüğü görülmektedir. Bu atıkların geçici alanlara alınması, içlerinden geri kazanılabilen demir, çelik, plastik, alüminyum, ev eşyaları, ahşap malzeme gibi malzemelerin ayrıştırılarak geri kazanılması önemlidir. Kalan molozlar yol dolgusu ya da beton üretimi gibi farklı uygulamalarda da kullanılabilir. Geçici depolama alanları için kullanılmayan maden ocakları gibi tahrip olmuş alanlar kullanılabilir. Atıkların mümkün mertebe geri dönüştürülerek kullanımıyla, bertaraf edilmesi gereken atık miktarı da azalacak böylece enkaz yönetimi daha da kolaylaşacaktır. Kullanılabilir malzemelerin ayrılmasından sonra kalan materyalin nihai depolanacağı alanlarda ise zemin geçirimsizliğinin sağlanması için kil dolgu ve membran döşenmek suretiyle geçirimsizliği sağlanması faydalı olacaktır. Nitekim evlerimizde kullandığımız aydınlatma gereçlerinden olan ampul, floresan ve benzeri gibi piller, tonerler, boyalar, ilaçlar, kimyasal temizlik maddeleri gibi molozdan ayrımı pek mümkün olmayan tehlikeli atıklar bulunmakta olup bu liste daha da genişletilebilir. Bunların içeriğindeki ağır metaller, endokrin bozucu kimyasallar ve farklı kirleticilerin toprağa ve suya karışması, insan ve çevre sağlığı açısından önlenmesi gereken bir durumdur. Atıkların nihai depolanacağı alanların yine maden ocakları gibi tahrip edilmiş alanlardan seçilmesi, su havzalarından, tarım ve yerleşim alanlarından uzak noktalarda konumlandırılması de ayrıca önem taşımaktadır.” şeklinde konuştu.
“ASBESTE DİKKAT”
Bölgede enkaz kaldırılırken hava kalitesinin korunmasının önemli noktalardan biri olduğunun altını çizen Doç. Dr. Avşar, özellikle eski binalarda öncelikle yalıtım amaçlı kullanılan ve lif yapıda olan asbestin havaya karışması ve solunmasının tehlike yaratabileceğini dikkat çekerek, “Enkaz kaldırılırken ortaya çıkan tozlar hem havayı kirletmekte hem de çevresel sorunlar yaratabilmektedir. Buda çevresel bir problem oluşturmaktadır. Bu nedenle toz kalmasını önleyici tedbirler alınmalıdır. Özellikle eski binalarda yalıtım amaçlı kullanılan ve lif yapıda olan asbestin havaya karışması ve solunması tehlikelidir. Asbestin solunması kansere varan çok farklı sağlık zararlarına neden olabilmektedir. Bu binaların kaldırılmasına özel önem verilmelidir. Bu ve benzeri durumlarda önlem alınmadığı taktirde bu durum bölgedeki insanlarda solum yoluna bağlı rahatsızlıkların artmasına sebebiyet verecektir.” Diye konuştu.