EKOLOJİ HABER- Maraş’ta 6 Şubat 2023’de peş peşe meydana gelen ve 10 kentte büyük bir yıkıma neden olan 7,7 ile 7,6 büyüklüğündeki depremlerin üzerinden bir yıl geçti. Depremde resmi olarak 50 bin 783 yurttaşın yaşamını yitirdiği, 107 bin 204 yurttaşın ise yaralandığı açıklansa da bu rakamlara halkın çoğunluğunun güveni yok.
Nitekim o dönem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olup, bugün AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Murat Kurum’un dilinden geçtiğimiz günlerde katıldığı bir canlı yayın sırasında depremde 130 binin üzerinde insanın yaşamını yitirdiği sözleri döküldü. Kurum, sonrasında telaffuz ettiği bu rakamın Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan depremlerdeki toplam can kaybı olduğunu öne sürse de bu açıklama kimseyi tatmin etmedi.
6 Şubat depremlerinin yıkım ve ölümlere neden olduğu kentlerden biri Diyarbakır oldu. Kentte yıkılan 22 binanın enkazı altında kalan 414 yurttaş yaşamını yitirirken, 912 yurttaş ise yaralandı.
Yürütülen hasar tespit çalışmalarda ise, kentteki 6 bin 800 yapı ağır hasarlı, 3 bin 180’i orta hasarlı olarak tespit edildi. Yaşanan büyük yıkıma rağmen kendi yaralarını sarmayı başaran kent halkı, diğer kentlerdeki depremzedelerle de büyük bir dayanışma örneği sergiledi.
Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi eski Eşbaşkanı Ferit Kahraman’a üzerinden bir yıl geçen depremden bugüne nelerin değiştiğini sorduk.
Depremde yıkılan binalardan birçoğunun eski yapılar olduğunu ve mühendislikten, mimarlıktan ve bilimden uzak anlayışla inşa edildiklerini tespit ettiklerini dile getiren Kahraman, ölümlere bu durumun neden olduğunu ifade etti. 50 binin üzerinden insanın yaşamını yitirdiği açıklanan depremden bu güne birçok kişinin hala yakınlarına ulaşamadığını belirten Kahraman, bunun yaşamını yitiren insanların sayısının daha çok olduğu şüphesini büyüttüğünü kaydetti.
Kahraman, Murat Kurum’un sözlerine ilişken ise şunları söyledi: “İfadesini düzeltmeye uğraştı ama bütün kamuoyunun bu konuda ciddi bir şüphesi var. Çünkü veriler resmi kurumlar tarafından sağlıklı ve şeffaf bir şekilde açıklanmadı. Bu yüzden açıklama güçlü bir itiraf niteliğindeydi.”
Mimar ve mühendislerce yapılan saha çalışması sonucunda Diyarbakır’da acil yıkılması gereken 63, ağır hasarlı 6 bin 800, orta hasarlı 3 bin 180 civarında yapının kayıt altına alındığı bilgisini paylaşan aktaran Kahraman, “Bu yapıların bazıları için olayın sıcaklığı ve yeterli teknik personelin olmamasından dolayı tespitler sonrası itiraz yollarına gidildi. O yüzden orta hasarlı, ağır hasarlı ya da hasarsız denilebilecek yapı sayılarında bir takım değişiklikler oldu. Ki hala da bu süreçlere dair itirazlar devam ediyor. Ancak tabloyu genel anlamda değerlendirdiğimizde, ağır hasarlı yapıların orta hasarlı yapılardan 2 katı daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Yapıların daha çok merkez ilçelerde hasar aldığını söylemek mümkün” diye konuştu.
Kahraman, kentte acilen yıkılması ve güçlendirilmesi gereken yapılar bulunduğunu da altını çizdi. Kahraman, bu konuda şunları söyledi: “Belediyeler kayyım yönetiminde olduğu için bu süreç şimdiye dek sivil toplum kuruluşları, diğer meslek örgütleri ve halkın katılımıyla çok fazla işletilemedi. Kayyımların çoğunun bürokrat olması ve dışarıdan geldikleri için kentte dair bu yönüyle bir hakimiyetlerinin olmaması, beraberinde birçok tartışmayı getirdi. Sonrasında acil olan yapıların büyük kısmı yıkıldı. Hala da ağır hasarlı olan yapıların yıkım işlemleri devam ediyor. Kayyım yönetimindeki belediyeler bunları ihale yaparak gerçekleştirdi. Ağır hasarlı yapıların yıkım süreçleri belli bir kriter çerçevesinde olmalı. Öncelikle alan güvenliğine ve yıkım esnasında asbest tehlikesinin tespit edilerek bertaraf edilmesine dair bir takım mevzuat ve kriterler var. Bunların işletilmesi de gerekiyordu. Ancak ne yazık ki yıkım yöntemi, suç duyurusunda bulunduğumuz bir yöntem oldu. Çünkü yıkım sırasında gelişigüzel bir yöntem uygulandı. Bu da beraberinde bütün alana toz ve yapı parçalarının dağılmasına sebep oldu. Bu durum çevrede yaşayan insanlar üzerinde ciddi anlamda sağlık sorunlarını da beraberinde getirdi. Asbest, kanserojen bir malzeme. İleriki süreçlerde halk sağlığı üzerindeki etkisini bize zaman gösterecek. Dolayısıyla ağır hasarlı yapıların yıkım yöntemine dair yanlışlar vardı.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 14 Mayıs seçimleri öncesi depremzedelere bulunduğu vaatleri de hatırlatan Kahraman, bu vaatlerin bir kısmının hukuksuz bir şekilde de olsa yerine getirildiğini, fakat Diyarbakır’da e şu ana kadar tamamlanıp depremzedelere teslim edilen herhangi bir yapının varlığından söz edemediklerini söyledi.
“Her zaman olduğu gibi herhangi bir felaketten kendine rant çıkaran bir iktidar anlayışından bahsediyoruz” diyen Kahraman, iktidarın 6 Şubat depremlerini de bir fırsat olarak gördüğünü ifade etti.
Deprem bölgelerinde yapılan inşaatların maliyetlerine bakıldığında, işlemlerin inanılmaz bir fiyat artışıyla gerçekleştiğini belirten Kahraman, “Dolayısıyla kamu bütçesinin vatandaşa konut üretmek yerine bir takım müteahhit çetelerine peşkeş çekildiğini net bir şekilde vurgulamak mümkün. Zira birçok ihale pazarlık yöntemiyle, davet usulüyle gerçekleştirildi ve süreç biraz daha kapalı kapılar ardında işletilerek bir rant sağlama aracına dönüştürüldü” diye konuştu.
Yine uzmanların çok ciddi bir deprem riski altında olduğunun belirttikleri İstanbul’un yönetimini 20 yıl boyunca elinde bulunduran AKP iktidarının, birçok yeşil alanı imara açarak buralarda inanılmaz bir nüfus yoğunlaşmasına neden olduğuna işaret eden Kahraman, her yerin rant çetelerine peşkeş çekildiğini söyledi. Kahraman, yerel seçimler öncesinde iktidarın bir takım atılımlarda bulunacağı yönünde söylentiler olsa da, “Amaçları koltukları ele geçirdikten sonra tekrar sermaye ve ranta peşkeş çekme işlemlerine devam etmektir” dedi.
MA