EKOLOJİ HABER- Diyarbakır’ın Lice ilçesi ile Bingöl’ün Genç ilçesi arasında yer alan Sarım Havzası’nda yapılması planlanan Birsu Hidroelektrik Santrali (HES) projesi için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporunu olumlu yönde verdi. Yapılacak HES projesinin durdurulması için Emin Turhallı, Kamil Gündoğan, Mehmet Özdemir ve Mustafa Özan isimli yurttaşlar tarafından Erzurum 2’nci İdare Mahkemesi’ne dava açıldı. Dava sonrası yapılan bilirkişi keşfinin ardından rapor hazırlandı. Bilirkişinin hazırladığı rapora karşı Amed Barosu Çevre ve Kent Komisyonu Genel Sekreteri Ahmet İnan, itiraz da bulundu.
Erzurum 2’nci İdare Mahkemesi’ne yapılan itirazda, bilirkişinin Jeoloji mühendisi raporunda “Bu vadide yapılacak her türlü inşaat çalışması bölgenin jeolojisini, morfolojisini ve dinamik-statik dengesini olumsuz etkileyecektir” sözlerini hatırlatıldı. Mevcut projedeki 5 yıllık inşaat sürecinde çok fazla tünel açma, dinamit patlatma yani doğayı delik deşik etme durumu söz konusu olduğuna dikkat çekilen dilekçede, “Keşif esnasında da gördüğümüz üzere; ulaşımın dahi çok zor olduğu bu çetin ve bakir havzaya, büyük beton santrallerin kurulabilmesi, bölgenin jeolojik yapısı değiştirilmeden mümkün değildir. Sonuç kısmında veya diğer raporlamalar kısmında, bölgenin jeolojisinin bile tehdit altına gireceği bir durumda bölge habitatının tahrip olmayacağını söyleyebilmek, imkansızdır” denildi.
‘PATLAMADA EVLER DENEME YANILMA İLE SINANACAK’
Maden mühendisliği raporunun son kısmında yer alan ”esasen kaya ortamında patlatma yapılmadan ve titreşim ölçümleri ölçülmeden, titreşimlerin çevresel etkilerine yönelik sağlıklı değerlendirme yapmak mümkün değildir” tespitine de dikkat çekilen dilekçede, bölgedeki evlerin dayanıksız olduğunun bilirkişi raporunda yer aldığı ancak buna rağmen insanların yaşam ve barınma hakkının tehlikeye düşüp düşmediği, deneme yanılma yöntemiyle sınanacağı belirtildi.
‘ŞİRKETİN İNSAFINA BIRAKILMIŞ’
Bilirkişiler arasında yer alan Jeofizik mühendisliği tarafından ÇED raporundaki “depremselliği gözeteceğiz taaddüttü” ifadeleriyle yetinildiğine dikkat çekilen dilekçede, yapılmak istenen HES’in deprem bölgesinde yapıldığı hatırlatıldı.
Orman mühendisinin raporunda, proje sahasının 20 hektarlık alanı işgal edeceğini ve bunun 17 hektarlık kısmının orman alanı olduğunu belirtildiği ve projenin asıl işgal edeceği alanın ormanlık alan olduğunun yer aldığı anımsatılan dilekçede, şunlar kaydedildi: “Yani bir ormanlık alana yaklaşık 375 bin metre küp beton dökülür ve ormanlık alanın yaklaşık 285 bin metre küplük alanı kazılarak üstündeki yaşam sökülürse o orman ekosisteminin kendini sağlıklı bir şekilde devam ettirme ihtimali var mı? Fakat tüm bunlara rağmen bilirkişi, ‘iletim hatlarının tünel olarak inşa edileceğinden toprak yeryüzünde kayda değer orman tahribatı beklenmemektedir’, diyerek tüm raporunun içeriğini bir cümleyle boşa çıkarmıştır. Maalesef kayda değer ölçütün ne olduğu ve tahribattan nasıl kaçınılacağı açıklanmıyor. Bilirkişi, orman içinde yapılacak yolların inşası sırasında çok dikkatli olunmasını belirterek, ülkemizin ormanlarını özel şirketin vicdanına bırakıyor.” Orman Mühendisi Bilirkişisinin bölgedeki arıcılık faaliyetleri üzerine oluşacak olumsuz etkilerine dikkat çektiği ancak ÇED raporunda değinilmediği vurgulanan dilekçede, “Arıcılığa olacak olumsuz etkilerin; var olup olmadığı, varsa nasıl giderileceği, ÇED raporunda yer alır ve bilirkişice bu önlemlerin yeterli olup olmadığı değerlendirilir. Hiçbir aşamada bunla ilgili bir hususa yer verilmeyip, bilirkişinin ummasıyla bu süreç ne hukuki olarak ne de bilimsel olarak yürütülemez” diye belirtildi.
‘HAVZA UZMANI BİLİRKİŞİSİ DOSYAYA DAHİL EDİLMELİ’
Orman bilirkişisinin havza planlamasının yapılmadığını, doğal kaynakların korunmasının ve sürdürülebilirliğinin ancak havza planlamasıyla yapılabileceği değerlendirilmesine işaret edilen dilekçede, “Ki biz havza uzmanı bilirkişisinin dosyaya dahil edilmesini mahkemenizden talep etmiştik. Fakat cevap dahi verilmemişti. Çünkü tüm bilirkişiler kendi alanlarında lokal inceleme yapmaktadır. Bu alanların birbirine etkisini ilişkilendirerek, bütüncül değerlendirmeyi havza bilirkişisi yapabilecektir” denildi.
Dilekçenin devamında şu noktalara dikkat çekildi:
‘DOĞA KIRIMA UĞRAYACAK’
“Peyzaj mimarı raporunda; tüm inşa alanın, yüksek geçirgen üzerinde yer alması nedeniyle ekolojik dengenin bozulacağını, bitkisel varlığa büyük tehdit oluşturacağını, erozyon riskini artıracağı, yaşam alanları parçalanması sonucu habitat bütünlüğü ile çeşitliliğin parçalanarak büyük zarar göreceğini, su toplama alanlarındaki çitler nedeniyle faunanın su ihtiyacını karşılayamayacağını, niteliğinin korunması gerekli bu alanlardaki inşaat faaliyetinin başka yere taşınması gerektiğini ve bunun mümkün olamaması halinde çok dikkatli olunmasını, belirtmiştir. Yani aslında doğanın nasıl kırıma uğrayacağı çok net izah edilmiş, fakat doğa yine özel şirketin insafına bırakılmıştır.
Ayrıca bölgedeki endemik türlerin varlığı düşük olarak nitelenmiştir. Oysa bölge, coğrafyası itibariyle çatışma bölgesidir. Keşif esnasında bile askeri güçler tarafımıza eşlik etmiştir. Böyle bir coğrafyada yeterli çalışma yapılamadığından, endemik türlerin varlığı düşük olarak nitelendirilmiştir. Aslında bu coğrafya, keşfedilmeyi bekleyen bir coğrafyadır.
BERN SÖZLEŞMESİ’NE AYKIRI
Sarım Havzasında birçok BERN Sözleşmesi’nde yer alan ve havzada korunması gereken türlerin uyku ve üreme dönemleri dikkate alınmayacaktır. ÇED ve bilirkişi raporunda ise şöyle demektedir, ‘inşaat faaliyeti bitene kadar bu türler, alandan çekilecek sonra geri gelecektir.’ Yani taraf olduğumuz BERN Sözleşmesi’ne aykırı davranılacağı itiraf edilmektedir. Çünkü hayvanların rahatsız olacağı ve yaşam alanlarının tahrip edileceği için alandan uzaklaşacağı kabul edilmiştir. Ha bu arada hayvanların 5 yıl sonra nasıl geri geleceği de hiçbir bilimsel dayanakla da izah edilmemiştir.
3 FLORANIN KESİŞTİĞİ NOKTA
Bilirkişi; burada 212 bitki türünün HES çalışmasıyla tehlike altına gireceğini ve ÇED raporundaki ‘herhangi bir etki’ olmayacağı tespitinin yanlış olduğunu söyleyerek, ÇED raporunun açıkça maddi gerçeklikle bağdaşmadığını belirtmiştir. Ve hatta bazı bölgelerde floranın geri dönüşü olmayacak şekilde hasar alacağını da yine bilirkişi belirtmiştir. Fakat buna rağmen yine hiçbir nedensellik ve bilimsel dayanak kurulmadan, çelişkili bir şekilde flora varlığının zarara uğramayacağı sonucuna varılmıştır. Çıkacak tonlarca hafriyat bitki örtüsü kazılarak çıkarılacaktır. Tabi ki flora ağır zarar görecektir. Önemli olan ÇED raporunda ya da bilirkişi raporunda bu tahribatın geri dönüşü olup olmadığını ve geri dönüşü varsa nasıl tedbirlerle sağlanacağının bilimsel olarak izah edilmesidir. Ama maalesef böyle bir durum yoktur. İran, Avrupa- Sibirya ve Akdeniz elementlerine ait flora türleri bu havzada vardır. Bakın bu 3 flora tür elementinin kesiştiği nokta çok azdır. Yani aslında çok değerli bir flora türü topluluğuna ev sahipliği yapmaktadır Sarım Havzası.
SU SAMURU VE ÇÖPÇÜ BALIĞI TEHLİKEDE!
Batman Bantlı Çöpçü Balığının oldukça geniş yayılım alanı olduğunu hiçbir dayanak göstermeden belirtip, geçilmiştir. Bilirkişi, balık geçitlerinin hiçbir zaman o suda ki balık türüne uygun yapılmadığını, fakat bakanlıkça bunun sorun olarak görülmediği için problem olmadığını, belirtmiştir. Oysaki bilirkişinin işi kendini mahkemenin yada bakanlığın yerine koyarak yorum yapmak değil, bahsedilen durumun su ve ekoloji yaşamında tahribat yaratıp yaratmayacağını bilimsel olarak izah etmektir. Su samuru konusunda da birçok suyumuzda yaşamaktadır denip, geçilmiştir.
‘KÖYLÜLER GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALACAK’
Çevre mühendisinin raporu hiçbir dayanak içermeyip; 3, 5 tane genel geçer cümleden oluşmaktadır. Mesela, sadece can suyunun akmaya devam etmesi halinde; bu sudan faydalanan insanların, hayvanların ve doğanın yani çevrenin nasıl etkileneceği izah edilmemiş veya HES’in yapılması aşamasında çevreye nasıl zararlar verileceği, değerlendirilmemiştir. Ziraat mühendisi raporunda; tarımsal alanların ve mera faaliyetlerin zaten kısıtlı olduğunu, oluşacak tarımsal kaybında şirket tarafından karşılanacağını ve bu yüzden bu alanların yok olmasının çokta önemli olmadığını, belirtmiştir. Son derece kısıtlı tarım, hayvancılık ve arıcılık imkanları da elinden alınan ve şirketin insafına bırakılan köylüler, uzun vadede şehre göç etme ihtimali dahil, ağır bir yıkıma maruz kalacaktır.
Şehir ve bölge planlama açısından: Raporda belirtildiği üzere; ÇED raporunda projenin etki alanı hesaplanırken, inşaat faaliyetleri sırasındaki 130 metrelik bir alan hesaplanmıştır. Oysaki ÇED yönetmeliği gereği etki alanı, planlanan projenin işletme; öncesi, dönemi ve sonrası etkilenen alandır. Yani aslında ÇED raporunun en temelinde, bir çevresel etki değerlendirme raporu olduğunu göz önünde bulundurursak ve bu etki alanın kabul edilemeyecek absürtlükte hatalı hesaplandığı bariz bir şekilde ortadayken, sadece bu sebeple dahi ÇED raporunun yetersiz kalacağı ortadadır. Kısacası sadece bu sebeple ÇED olumlu kararı iptal edilmelidir.”
YENİ BİLİRKİŞİ HEYETİ TALEBİ
Dilekçenin sonuç kısmında ise şu ifadeler yer aldı: “Bilirkişiler dahi arıcılığın, floranın, faunanın, ormanların ve su kaynaklarının tehlike altına gireceğini ve eko sistemin tahrip edileceğini kabul etmişlerdir. Fakat ‘şirket dikkatli olursa, bazı aylarda çalışmazsa, alternatif yerde yapabilirse’ gibi aslında ÇED raporuyla değinilmesi ve bilimsel izahat gerektiren eksiklikler, şirketin insafına bırakılmıştır. Bazı bilirkişilerce ise direk bilim çiğnenerek; uluslararası kuruluşlarca ve sözleşmelerle koruma altına alınmış çok değerli türlerin tehlike altına gireceği kabul edilmiş, fakat ‘yaygın’ oldukları çarpıtmasıyla ortam yumuşatılmaya çalışılmıştır. Bazı bilirkişilerce ise bu HES’in ÇED raporunun eksik olduğu ve doğaya ile sakinlerine vereceği zararlar yukarıda izah ettiğimiz üzere açıkça belirtilmiştir. Her halükarda doğanın ağır tahrip edileceği ortak husustur.”
Dilekçede, bilimsel dayanak içermeyen hatta bazen bilimle direk çelişken ögeleri içeren raporu yazan heyet yerine yeni bir bilirkişi heyeti ile keşif yapılması ve yürütmenin durdurulması istendi.
MA