UNESCO’nun sokağa çıkma yasaklarından 7 yıl sonra Sur’da inceleme yapmasını eleştiren TMMOB Diyarbakır İKK, kentin Dünya Kültür Miras Listesi’nde çıkarılması için her türlü tahribata imza atıldığını belirtti.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu (İKK), Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nden (UNESCO) bir heyetin 28 Kasım’da Sur ve çevresinde yaptığı incelemelere ilişkin Elektrik Mühendisleri Oda’sında (EMO) basın toplantısı düzenledi. Toplantıya çok sayıda emek ve meslek örgütü temsilcisi katıldı. Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Ferit Kahraman, UNESCO’nun 7 yıl aradan sonra Sur’u ziyaret etmesini eleştirdi.
YOK OLMA TEHDİDİ
Surlar ve Hevsel Bahçeleri’nin 2015 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edildiğini hatırlatan Kahraman, “Dünya Miras Listesine alındıktan sonraki tarihlerde, bölge illerinin birçoğunda olduğu gibi Diyarbakır Sur içinde de kent savaşları yaşanmış ve dünya miras alanı bu savaşlardan etkilenmiştir. Birçok savaşa, saldırılara direnen Diyarbakır Kalesi her şeye rağmen günümüze ulaşmış, Hevsel Bahçeleri ise Babilin Asma Bahçelerinin kaderine inat tarihte olduğu gibi ve yakın zamana kadar, Sur içi kentini doğal ürünleri ile besleyerek insanlığa sonsuz bağışta bulunmuştur. Ancak zamanın yorgunluğuna direnen bu tarihi, kültürel ve evrensel miras, ne yazık ki ‘kendilerine koruma görevi verilen kişi, kurum ve idarelerin’ eliyle yok edilme tehdidi ile karşı karşıya kalmıştır” dedi.
‘SERMAYEYE PEŞKEŞ ÇEKİLDİ’
Yasak sonrası kamu idarelerinin kültürel miras alanında geri dönüşü imkansız sayısız tahribata sebep olduğuna dikkati çeken Kahraman, “Bu tahribatları yaparken kanun, yönetmelik, ilke kararları vb. mevzuatlara uymayarak suç işlemiş; mülkiyet hakkını, yaşam hakkını görmezden gelerek, emir ve talimatlarla işlem yapmıştır. Koruma/Yaşatma kültürü, bilim, teknik, uzmanlık, katılımcılık yok sayılmış bütün aykırılıklara rağmen rant odaklı yöntemler tercih edilerek alan yandaşlara ve sermayeye peşkeş çekilmiştir. Bütün bunlarla birlikte evrensel değerler de yok sayılmıştır” diye konuştu. Kahraman, sürecin durdurulmasına dair girişimlerinin ise sonuçsuz kaldığını söyledi.
UNESCO 7 YIL SONRA GELDİ
“Evrensel değerlerin savunuculuğunu, tarihi, doğal ve kültürel mirasın korunmasını kendilerine görev edinen birçok kişi ve kurum Dünya Miras Alanında ve Kentsel Sit Alanı olan Suriçi özelinde gerçekleştirilen bu kent kırım karşısında sessiz kalmayı tercih etmiştir” diyen Kahraman, “Bu körlüğe, sessizliğe karşı UNESCO Dünya Miras Merkezi’ne birden çok rapor iletilmesine ve çağrılar yapılmasına rağmen bu ziyaret ancak 7 yıl aradan sonra gerçekleştirilmiştir. UNESCO Dünya Miras Merkezi / ICOMOS Reaktif Gözlem Misyonu 28 Kasım – 2 Aralık 2022 tarihleri arasında Diyarbakır’a gelerek Dünya Miras Alanı ve Tampon Bölgeleri ile Kentsel Sit Alanında bir takım incelemeler yapmıştır. Ayrıca bu ziyaret kapsamında kentteki Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile toplantı talepleri olmuş ve bu program kapsamında 2 Aralık 2022 tarihinde görüşme gerçekleşmiştir. Misyon, resmi kurumlar ‘rehberliğinde’ 5 gün boyunca alanda incelemeler yapmıştır. Resmi kurumlarca planlaması yapılan söz konusu STK buluşması için ise 2 saatlik süre ayrılmıştır. Her ne kadar süre az olsun gerçekler aktarılmasın diye düşünülmüş olsa da bu süre içerisinde 7 yıllık bitmek bilmeyen yıkımların aktarımı raporlarla birlikte yapılmıştır” ifadelerini kullandı.
BAZILARI KATILAMADI
Kahraman, toplantıya yalnızca Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı, TMMOB Mimarlar Odası Diyarbakır Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Kültür, Turizm ve Musiki Derneği, Alipaşa Mahallesi Muhtarlığı, Süleyman Nazif Mahallesi Muhtarlığı, Cevatpaşa Mahallesi Muhtarlığı’nın davet edildiğini; davetlilerden Diyarbakır Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanlığı ve Cevatpaşa Mahallesi Muhtarlığının toplantıya katılmadığını aktardı.
GÖÇ ETTİRİLENLERİN DAVET EDİLMEDİ
Alanın korunması için mücadele eden birçok TMMOB bileşeni meslek odası, baro, ekoloji dernekleri ve birçok STÖ’nün davet edilmediğine dikkati çeken Kahraman, “Ayrıca savaşın yaşandığı ve neredeyse tamamının yok edildiği, zorunlu göçe tabi tutulan 26 bin 084 nüfuslu 6 yasaklı mahallenin yerelde temsilcileri olan Cevatpaşa, Savaş, Hasırlı, Cemal Yılmaz, Fatihpaşa ve Dabanoğlu mahalle muhtarlarının da bu toplantıya davet edilmediği aktarılmıştır. 7 yıllık süreçte mülk sahipleri başta olmak üzere meslek örgütleri, STK ve yerel temsilcilerin tamamen sürecin dışında tutulduğu, çok uzun süre boyunca da alana girişlerin yasak olduğu belirtilmiştir” diye kaydetti.
Kahraman, ziyarette ele alınan konu başlıklarını şu şekilde sıraladı:
“* Suriçi’nde yerinden edilen nüfus ve halkın yaşadığı mağduriyetler, mülkiyet hakkının gasp edilerek birçok mülk sahibine haklarının verilmediği,
* Zorunlu göç eden on binlerce vatandaş için güncel yaşamlarını sürdürmeye yönelik destekleyici çalışmaların yeterince yapılmadığı ve yerel yönetimlerin kayyımlarca yönetilmesi sonrası halkın kaderine terk edildiği gerçeği,
* Yıkımı yapılan binlerce yapıya karşı yeni yapıların 550 civarında olduğu ve bunun bazılarının hak sahiplerine verilmediği, dernek ve kurumlara tahsis edildiği,
* Tapu belgesi olmasına rağmen ticari yapıların hak sahiplerine verilmediği, idare tarafından belirli firmalara kiralandığı,
* Mülkiyet hakkının yok sayılarak bazı yapıların dernek ve idarelere tahsis edildiği,
* Mülkiyeti vatandaşa ait olan tescilli yapıların restore edildiği ancak, süreçlere vatandaşların dahil edilmediği, yapılan harcamaların mülk sahiplerinden tahsil edileceği, ödeme imkanlarının olmaması durumunda da mülkün ellerinden alınacağı bu ve buna benzer bütün değişimlerin alanın öz ve bağlamından koparılmaya sebep olacağı,
* Alanda bulunan ve tescilli iki okul yapısının birinin emniyet binasına çevrildiği, bir diğerinin ise kaymakamlık binası olarak kullandığı, alanın yakın çevresinde eğitim yapısının olmamasına bağlı olarak alanı insansızlaştırmaya yönelik bir planlama olduğu,
* Alipaşa ve Lalebey mahallelerinde gerçekleştirilen ‘kentsel dönüşüm’ süreçleri ve halkın yaşadığı mağduriyetler,
* Sur Belediyesi tarafından metruk yapı olduğu gerekçesi ile yıkılan ve yıkım kararı alınan 148 yapıya dair süreçler ve bu yıkımların özgün sokak dokusu üzerinde yaratacağı yok edici etkileri,
* Kentsel Sit Alanının savaş öncesi durumunu, savaş sürecini, savaşın hemen sonrasını ve günümüze kadar gerçekleştirilen uygulamalar uydu görüntüleri ve fotoğraflarla aktarılarak, yıkımın neredeyse tamamının savaştan sonra iş makineleriyle yapıldığı,
* Tescilli ve tescile değer yıkılan yapıları,
* Yapı parsellerine ekilen çim ve çok yıllık köklü bitkilerin arkeolojik katmanlara vereceği zararları,
* Kentsel Sit Alanı başta olmak üzere, Fiskaya Millet Bahçesi, Ben u Sen Peyzaj Düzenlemesi, Hz. Süleyman Camii Park Düzenlemesi, alt yapı çalışmaları, yıkım çalışmaları gibi bütün uygulamaların ağır iş makineleri ile yapılan kontrolsüz derin kazıların arkeolojik katmanlara zarar verilerek yapıldığı, kentin tarihsel derinliğine ışık tutacak arkeolojik verilerin yok edildiği,
* Doğu surlarının hemen altında, Sur Koruma Bandı içerisinde ve Dünya Miras alanı sınırlarına inşa edilen ve kaçak yapı niteliğinde olan uygulamanın, basına yansıdıktan sonra Koruma Kuruluna müracaat edildiği, Millet Bahçesi proje ve uygulamalarının Koruma Kurulu onayı olmadan yapıldığı, bu alandaki çalışmaların denetimsiz yapıldığı, bu alanda surlara balkon eklendiği ancak heyetin ziyareti gündeme gelince söküldüğü,
* On Gözlü Köprü çevresindeki Dicle Vadisi rekreasyon alanındaki düzenlemelerin kanuna aykırılığı, Şehir Plancıları Odasının dava açtığı ve yapılan bu düzenlemenin mahkemece kaçak olduğu karara bağlanmasına rağmen aykırılığın giderilmesine dair bir işlemin yapılmadığı,
* On Gözlü Köprü başta olmak üzere Hevsel Bahçeleri’ndeki plansız, denetimsiz kaçak yapılaşmalar, bu yapılaşmalara göz yumulduğu, ilgili idarelerin bilgilendirilmesine rağmen herhangi bir müdahalenin yapılmadığı, bu kaçak yapılaşmaların artarak devam ettiği,
* Birçok nitelikli yapı öğesinin (taş, sütun, sütun başlığı, kaide, kabartma, yazı, kitabe, kapı, pencere vb.) korunmadan, ayrıştırılmadan yıkımlarla birlikte hafriyat kamyonlarına yüklenerek götürüldüğü,
* Yıkımlardan çıkan hafriyatların miras listesindeki Hevsel Bahçelerine döküldüğü,
* Alana girişler yasak olmasına rağmen alandaki birçok nitelikli yapı öğesinin ve yıkımı yapılan yapılara ait taşların alanda çalışma yürütenlerce ve yetkililerce çalınarak satıldığı,
* Alanın/ mekanın sosyal ve gündelik yaşamdan koparılarak insansızlaştırıldığı,
* Turizm ve Ticaret amaçlı bir planlama ile müdahale edildiği, yapılan bu müdahalelerin beraberinde getireceği ziyaretçi yükü ve yoğunluğunun miras alanında yaratacağı aşınma, yıpranma, yapı yorgunluğunun düşünülmediği,
* Her ne kadar kayyım yönetiminde olsa dahi alanın yakın zamana kadar yerel yönetimlerin yetkisinden çıkarıldığı,
* Alan bütünü itibariyle birçok kültür varlığına sahip olmasına rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın alandaki yetkilerinin yok sayılarak tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ idaresine devredildiği, bu idarelerin ilgili alanda yetkin olmadığının ve teknik yeterliliklerinin olmadan modern yapı yöntemleri ile alanda çalışma yürüttüğü,
* Alanda yapılmış ve yapılması planlanan bütün uygulamalar için Etki Değerlendirme Raporunun hazırlanması ve çalışmaların bu raporun sonuçlarına göre yapılması gerektiği ancak bu raporun sunulmadığı, sözleşmeye taraf devletlerin koruma altındaki alanın “koruma durumu”nu veya “üstün evrensel değer”ini etkileyebilecek olağanüstü koşullara ve yürütülecek her türlü çalışmaya dair özel raporları sunmakla yükümlü olduklarını ama sunulmadığını,
* 31.03.2020 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ihale edilen ihale edilen Suriçi Koruma Amaçlı İmar Planı ve Kentsel Tasarım Projeleri ile Belirlenen Kullanım Türü ve Yapışma Koşulları Kapsamında Geliştirilen Projeler ile Dicle Vadisi Rekreasyon Alanı Projesi Kültür Mirası Etki Değerlendirmesi Raporu’nun aradan geçen süreye rağmen yayınlanmadığı, raporun hazırlanması sürecinde gerçekleşen toplantılarda aktarılan görüşler ve aykırılıklar,
* UNESCO’nun birden çok uyarısına rağmen 2012 Tarihli Suriçi Koruma Amaçlı İmar Planının Revize edildiği, yıkım süreci devam ederken, Aralık 2016’da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Suriçi Koruma Amaçlı İmar Planı ile ilgili revize karar aldığını, planda yapılan değişikliğin temel gerekçesinin “güvenlik” gerekçesi olduğunu, 2012 KAİP planında tanımlanan yapıların ise hiçbir şekilde korunmadığı ve tamamen yok edildiği,
* Tescilli yapıların korunacağı belirtilerek düzenlenen yeni imar planında geniş ve yeni yolların açıldığı,
* Yeni Kapı sokakta gerçekleştirilen caddeye dönüştürme örneği, tescilli yapıların yıkılarak bu caddenin açıldığının geçmiş ve güncel belgeleri,
* Yeni yapılan betonarme yapıların koruma amaçlı imar planına aykırı olarak yapıldığı, hatta bu aykırılıkları düzeltmek yerine Koruma Amaçlı İmar Planının uygulamalara göre revize edildiği,
* 2016 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılan Suriçi Koruma Amaçlı Revize İmar Planında 6 adet karakol yapıldığını ve Suriçi’ne özgü dar sokak yapısının genişletildiği, ada, parsel ve sokak sınırlarının değiştirildiği, parsellerin taban alanı artırılarak ticari amaçlı yapıların inşasına olanak tanındığı, dolayısıyla kentsel sit alanı olan Suriçi’nin özgün sokak dokusunun, bütünlüğünün ve otantikliğinin tamamen yok edildiği,
* Revize plan kararlarında 2012 tarihli KAİP’ten farklı olarak yapı malzemesi değişikliği (bazalt yapılabilir ifadesi eklenmesi) çıkma, cunba, balkon, saçak, çatı, avlu duvarı, plan ve cephe tiplojisi gibi değişiklikler ve uygulamalara yönelik ortaya çıkan tektip yapılar ve aynı cephedeki birden fazla farklı kemer tipolojileri,
* Cezaevi tiplojisindeki yapı blokları, parsellerdeki fonksiyon değişiklikleri,
* Suriçi’nin insansızlaştırılmasına bağlı olarak Miras alanlarından biri olan Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanında ekim işlerini yapacak insan olmaması sebebiyle özgün bitki türlerinin ve geleneksel yetiştiricilik yok olma tehdidi,
* Koruma tedbirlerinin alınmaması ve tahribatlara bağlı olarak Dicle Nehri ve Hevsel Bahçelerindeki fauna ve floranın yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğu, sazlık ve bataklıkların tahrip edildiği, birçok canlının yaşam alanı yok edildiği; endemik türler ve yaban hayatının olumsuz etkilendiği,
* Kurumlar eliyle yapılan ve yapılması planlanan rekreasyon çalışmaları, bunların beraberinde getireceği tahribatlar ve yok edici sonuçlar,
* Hevsel Bahçelerine ve Dicle nehrine hafriyat ve çöp atıklarının boşaltılması,
* Hevsel Bahçelerindeki kaçak yapılar, yangınlar, endüstriyel tarıma bağlı olarak ortaya çıkan tür değişimleri, doğal peyzaj alanının yok olma tehlikesi,
* Silvan Yolu Köprüsünde DSİ tarafından yapılan nehir yatağına müdahaleler ve diğer alanlarda yapılan sözde nehir yatağını ıslah çalışmaları,
* Alanda bütüncül kararlar yerine tekil; uzman görüşleri, bilimsel veriler, halkın beklentileri ve katılımcılık odaklı yöntemler yerine ise gelir geçer idarecilere ve merkezi taleplere göre uygulamaların yapıldığı,
* Genel olarak yanlışta ısrarın devam ettiği ve kentten ayrıldıkları saat itibariyle koruma kültüründen uzak tahrip edici uygulamaların sürdürüleceği konusunda çekinceler aktarılmıştır.”
‘TALANA SESSİZ KALMAYACAĞIZ’
“Kentsel dönüşüm” ve “tarihi yeniden inşa ediyoruz” söylemleriyle kente müdahale edildiğini söyleyen Kahraman, şöyle devam etti: “Siyasi saiklerle kararlar alındığını, dünyaya mal olmuş bir miras alanın kentsel dokusunda yapılan bu değişimlerin geri dönülemez kayıplar yarattığı dile getirilmiştir. Kentsel Sit Alanı Suriçi’nde yıkım ile başlayan ve yeni yapılaşma ile devam eden, Hevsel Bahçelerinde, Dicle Nehrinde yapılan bu uygulamaların kent kimliğine ve hafızasına, sosyolojik ve demografik yapısına bir saldırı olarak gördüğümüzü sunum, rapor ve belgeler ile heyete iletilmiştir. Tanıklık ettiğimiz ve mücadele yürüttüğümüz 7 yıllık bu sürecin sonunda görüyoruz ki devlet kurumları kendilerine ait olmayan bir tarihi, kültürü ve mirası yok etmek için bütün imkanlarını seferber ediyor ve kurum yetkilileri alanın Dünya Miras Listesinden çıkarılması için her türlü aykırılığa, tahribata, yıkıma imza atıyor. Bütün yıkımlara, tahribatlara rağmen dünyaya mal olmuş bu evrensel değerlerden tek parça kalsa dahi o parçayı korumanın mücadelesini vereceğiz. Bu kent ve kültür kırımına, doğal yaşam alanlarımızın talan edilmesine karşı sessiz kalmayacağız, bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.”