Van’da LGBTİ+’lar da onları kabul eden aileleri de çevre tarafından tepki alıyor

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

EKOLOJİ HABER- Türkiye’de yaşayan LGBTİ+’lar için yaşam oldukça zor. Kürt kentlerinde yaşayanlar için bu sorun daha da derinleşiyor. Ayrımcılık, inkâr ve yok sayma bu bireylerin yaşadığı bilinen temel sorunlardan. Sayıları sanılandan fazla olan Kürt LGBTİ+’ların görünür olmamasını sağlayan tam da bu nedenler. Buna dini veya sosyolojik nedenler de dahil edilebilir.

Yeşil Gazete’de Şenol Balı’nın haberine göre metropollerde yaşayan Kürt LGBTİQ+‘lar, platformlar veya dernekler üzerinden mücadelelerini sürdürmeye, görünür olmaya çalışıyor. Ancak Diyarbakır’daki Hebun ve Keskesor dışında Kürt kentlerinde bu yönlü oluşumların sayısı yok denecek kadar az. Bu da bölgedeki LGBTİ+’ların seslerinin kısık kalmasına neden oluyor.

 

LGBTİ+ derneği kapatılırken homofobi, polis eşliğinde sokaklarda…
Van ise LGBTİ+’ların görünür olmadığı bölgenin bir başka metropol kentlerinden. Bu alanda faaliyet yürüten Ah Tamara isimli derneğin 2017 yılında kapatıldığı kentte zaman zaman LGBTİ+ karşıtı yürüyüş ve gösteriler yapılıyor.

Son olarak geçen haftalarda aralarında Ensar Vakfı, İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı), ASKON (Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği), MUSİAD gibi kurumların da olduğu yaklaşık 50 sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek oluşturduğu Van Sivil Dayanışma İnisiyatifi (Van SDİ) üyeleri, ‘Aileni ve neslini koru’ başlığıyla bir yürüyüş düzenlendi.

Aralarında kadın ve çocukların da olduğu kalabalık, ‘sapkın LGBT çetelerine hayır’, ‘medya LGBT dayanışmasına dur de’ yazılı dövizler taşıdı ve homofobik sloganlar attı.

 

22 Kasım 2016 tarihinde KHK ile kapatılan Van Kadın Derneği‘nin (VAKAD) kurucu üyelerinden Zozan Özgökçe, kentte kadınlara ve LGBTİ+la’ra dönük bir saldırı halinden söz ediyor. Özgökçe Türkiye’deki LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemlerini ve baskıyı Van özelinde şöyle anlatıyor:

“Kapatılan VAKAD bünyesinde bir grup, LGBTİ+ bir grup kurdu. Özellikle Van’a gelen İranlı LGBTİ+’lar vardı o dönemde ve sokakta biraz daha görünür durumdaydılar. O dönemlerde Hebun ve Kaos GL ile birtakım sempozyumlar yaptık. Bu çalışmalar kentteki birçok LGBTİ+’ların bizi bulmasını sağlamıştı. VAKAD, LGBTİ+ birimi veya Tamara gibi kurumların olduğu örgütlü bir durum vardı. Sonra bu örgütlülük hali tamamen dağıldı. Çünkü Türkiye’de ve özellikle Van’da yükselen gericilik, dincilik ve özellikle Van’da düzenlenen yürüyüşler etkiledi. Yapılan yürüyüş ilk değil bu arada. Daha önce bizim sempozyum yapacağımız yere doğru bir yürüyüş yapıldı. Sürekli bir saldırı hali var toplum içerisinde.”

Nefrete karşı mücadele: Ergenlik çağındaki çocuklar bununla baş edemiyor
“O dönem, görünür olan bazı LGBTİ+’ların dövüldüğü, tecavüze ve şiddete uğradığını biliyoruz. Toplum bunun bir hastalık olduğunu kısa sürede yayabiliyor” diyen Özgökçe genç yaştaki intiharların da bununla bağlantılı olduğunu aktarıyor:

“Genç yaşlarındaki kız ve erkek çocukların artan intiharları da bununla ilgili. Özellikle ergenlik çağındaki çocuklar bu durumla baş edemiyor.”

Özgökçe, kentin LGBTİ+’ları fark etmesi, ailelerin ve çevrenin buna olumlu bakması için zamana ihtiyaç olduğunu dile getiriyor. Özgökçe’ye göre LGBTİ+’lar kadar, onları kabul eden ailelerinin de çevre baskısı görüyor:

“Sadece LGBTİ+’lar değil, ailesi de bu süreçte tepki alıyor. Ailesinin kendisini kabul ettiği bir LGBTİ tanıdık vardı, ailesi çevreden baskı gördükçe ona da yansıdı ve kenti terk ederek başka yere göç etmek zorunda kaldı. Bu yüzden kentteki LGBTİ’ler kendini saklamak zorunda kalıyorlar. Aile içerisinde, çevrede, okulda çok zorluk yaşıyorlar. Toplum bu konuda çok kötü, aşırı acımasız. Düzenlenen yürüyüş de bunun bir ürünü.”

 

Aileye ne zarar verir?
Düzenlenen yürüyüş hakkında konuşmaya devam eden Özgökçe, kentte aile içi şiddet, kadın ve çocukların uğradığı şiddet ve istismar gibi daha acil sorunların varlığına dikkat çekiyor ve şu şekilde devam ediyor:

“LGBTİ+ karşıtı yürüyüş yapanlar hayvanseverleri bile hedeflerine koymuşlar. Birçok ülkede kabul görmüş olan eşcinselliğin ailenin karşısına çok keskin bir şekilde bırakılması çok acayip bir politika. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Açıklamalar da çok cehalet ürünüydü. Dini tanımama ile de alakalı olduğunu düşünüyorum. Buna mukadderat deniliyor. Çift cinsiyetli doğanlar var, bunlardan birini seçmek zorunda kalanlar var. Bunlar hiç mi araştırılmıyor?”

Özgökçe aileye zarar veren sorunları da şöyle sıralıyor:

“Aile içi şiddet, aile reisliği adı altında erkeğin aileye hükmetmesi, kadının ve çocukların istismara uğramasıdır, kadın ve çocuğun ekonomik haklarının gasp edilmesidir, çocukların erken yaşta zorla evlendirilmesidir. LGBTİ+ olmak bunlar kadar yaygın değil. Bu grupların bunlar için yürüdüğünü görmedik. Kurslarda, yurtlarda çocukların maruz kaldığı şiddet ve istismarlara yönelik de bir şey söylenmiyor.”

Özgökçe, kendisinin de LGBTİ+ haklarını savunduğu için hedef tahtasına konulduğunu ve ‘ahlaksız, LGBTİ destekçisi, aile düşmanı ve din düşmanı’ şeklinde yaftalandığını dile getiriyor. Durumu ‘vahim’ olarak tarif eden Özgökçe,”Bu cehalet ve dogmatizme karşı ne yapılabilir bilmiyorum” diyor.

 

Öte yandan son dönemlerde Van ve çevre kentlerinde yaşanan kadın intiharlarına ve kadına dönük şiddet vakalarına değinen Özgökçe, hukukun da burada işlemediğini ifade ediyor:

“İntiharlar, kadına dönük şiddet sürüyor ve burada hukuk da işlemiyor. Bu yüzden kadınlar, çocuklar LGBTİ’ler bu erk toplumda çok savunmasız kaldık. Dün konuştuğum bir kadın bıçaklandığını ama faile bir şey yapılmadığını söylüyor. Failleri korur vaziyete geldi kanunlar. Bu durum, kadınlarda ve LGBTİ+’larda ‘başıma bir şey gelirse şikâyet edersem hukuk benden yana olmayacak’ şeklinde bir fikri yaygınlaştırıyor böylece daha çok içe kapanıyorlar ve intiharlar artıyor. Bu durumun değişmesi lazım. ‘’

Kentte yaşayan LGBTİ+’lar ise kentte görünür olmadıklarını söylüyor ve toplumun kendilerini dönüştürmek istediğini ifade ediyor.

Kentte yaşayan eşcinsel R.P, buna başkaldırmak gerektiğini ancak tercih edilen yöntemlere ve hassasiyetlere dikkat edilmesinin önemli olduğunun altını çiziyor.

R.P, toplumun kendilerini eskiye göre yok saymadığını ama bunun varlıklarını kabul ettikleri anlamı taşımadığını ekliyor.

21 ve 22 yaşlarında olan ve beraber yaşayan Ş.Ş ve R.K ise kentte özgür olmadıklarını dile getiriyor ve sosyolojik nedenlerden dolayı birçok LGBTİ+’nın yönelimini bastırmak veya gizli tutmak zorunda kaldığı bilgisini veriyor.

Dar alanlara sıkıştırılan ve görünmez kılınan yaşamlar
Ş.Ş, bu sebeple kentte görünür olmadıklarını, yürüyüş veya dernekleşme gibi faaliyetleri gerçekleştiremediklerini aktarıyor.

Sokakta, iş yerinde yadırganan, dışlanan ve yaşamın tüm alanlarında kendilerini büyük ölçüde yalnız hisseden LGBTİ+’lar, kendilerini çoğu zaman dar arkadaş ortamlarında güvenli veya mutlu hissediyor.

LGBTİ+’lar, toplumsal yaşamın diğer alanlarında ‘dikkatli’ davranmak zorunda kalıyor ve taşıdıkları bu sosyal kaygılar ve güvenlik endişelerinden dolayı röportajda isimlerinin ve görüntülerinin kullanılmamasını istiyor.

Abim ilk defa öğrendiğinde yalnız öleceğimi düşünmüştü. “Neden yalnız öleyim ki siz varsınız” demiştim. “Ben çocuğumla, eşimle olacağım ve sen öldüğünde yanında çocuğun olmayacak. Bunun farkında mısın?” diye konuşmuştu. Ben de yalnızlıktan korkan bir insanım…”

 

Bu sözler Van’da yaşayan R.P. ’ye ait. 32 yaşındaki P. çocuk yaşta keşfettiği yönelimini ilkin bastırmaya çalışıyor. Yönelimini keşfettiği süreçle ilgili şunları söylüyor:

‘Annemin babama hissettiği gibi’
“İç dünyamızı anlatmak gerçekten çok zor. Hiçkimse herkesin ‘kötü’ dediği olmak istemez. Herkesin sarışın olduğu bir ortamda esmer olmak ister mi insan? Hor görüleceğini, ötekileştirileceğini veya bundan zarar göreceğinin farkındasın. Biz işte tam da bunu bilerek yola çıkıyoruz. Bir şey hissediyorsun ve bu hissinin toplumdaki dönütünün nasıl olacağını biliyoruz. Bunun için ilk başta bastırıyoruz. ‘Hayır bu ben değilim, ben bunları hissetmiş olamam’ diyorsun. Bir kadına yoğun duygular beslediğimi fark ettim. Annemin babama hissettiği gibi. Tanım bulamadığım bu isteği ret ede ede depresyona girdim. Ailede veya çevrede destek verecek biri olsaydı bu kadar karmaşık ve buhran dolu olmazdı belki.”

LGBTİ+’lara dönük olumlu bir dönüşümden söz ediyor P. ancak Z kuşağı için ayrı bir parantez açıyor. Çünkü ona göre Z kuşağı oldukça yozlaşmış ve bakış açıları 40 yaş üstü jenerasyondan çok daha kötü.

R.P., Kürt kentlerindeki yeni neslin LGBTİ+’lara karşı olan yaklaşımından rahatsız olduğunu ifade ediyor. Ve bu yaklaşımı ‘duygusal eziyet’ şeklinde tarif ediyor:

“Belli bir bilinç oluşmuş, dernekler var, basın eskisi gibi yaklaşmıyor. Buradaki 40 yaş üstü bireyler daha çok toplumsal dogmalarla hareket ediyor. Yeni neslin bakışlarından, tacizlerinden rahatsızız. Lezbiyen olduğumu biliyor mesela ama yalnız veya başka biriyle gördüğünde bakışı, söyleme tarzı, merakını giderme biçimi başka boyutta olabiliyor. Kürdistan coğrafyasında kadın olarak çok zorlanmıyoruz aslında erkek arkadaşlarımıza nazaran. Bu coğrafyada erkekler daha çok taciz ediliyor. Hakarete uğruyorlar hatta linç girişimlerine bile maruz kalabiliyorlar. Ya da hiçbir şey olmazsa kimse yanlarında yürümek istemiyor. ‘Ali’nin gay olduğunu öğrendikten sonra ben onunla yürümek, görünmek istemem artık’ bu cümle bile bu arkadaşlar için bir duygusal eziyet.”

Van’da LGBTİ+’lar da onları kabul eden aileleri de çevre tarafından tepki alıyor

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

BEDA
Giriş Yap

Ekolojihaber ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin